24 Mart 2017 Cuma

EVRİM TEORİSİNE KANIT

Hala evrim teorisine inanmayanları görüyorum. Olayı sadece 'maymundan gelmişmişiz kasdhjahdjaf' kafasıyla incelerseniz zaten baştan kaybedersiniz dostlar. Lütfen geniş bakalım. Sadece maymunlar değil etrafımızdaki her şey evrim sürecinde ve bunu sizlere bir kanıtla açıklamak zorundayım.

Pendik-Kadıköy hattı minibüslerini gözünüzün önüne getirin. Sene 2000 ve Deutz ile Magirus  minibüsler cirit atıyor. Sarı gibi ama sarı olmayan mavi gibi ama yeşile benzeyen dış cephe boyalarıyla kafaları karıştıran arabalar bunlar. Bir modelleri var hatta uçak gibi. Uçak diyince hızından bahsetmiyorum. Baya bildiğin burun kısmı havada kıç kısmı yere yakın bir model bu bahsettiğim. Şoför senden benden daha yüksekte gidiyor yani en arkadaki de olayı baya bir aşağıdan takip ediyor.


Konuyu fazla uzatmadan asıl bahsetmem gereken yere geliyorum. En ön koltuğa oturduğunuzu düşünün. Şoförün yanına yani. İneceğiniz yere gelirdiniz ve oturduğunuz koltuğun yanındaki kapıdan inmek istiyorsunuz ama şöyle bir ihtimal söz konusu. Ya ordaki kapıyı açmaya yarayan kulptan çekip kapıyı açarak ineceksiniz ya da şoför bey hazretleri 'birader o kapıdan inme bak otomatik kapıyı açtım sana ordan iniver' diyecek ve ordan inivereceksiniz. Ki genelde ordan iniveriyorum ben. Hiç kapıyı kendi eliyle açıp inen bir yolcu evladı görmedim bugüne kadar.

Arkadaşlar sene 2002 - 2004 arası o kapının kolunun kırılıp, kapı açma yerine tornavida sıkıştırıldığını gördüm. Bu bir "ineceksen yine in, ama tornavidayla uğraşırsın bizi ırgalamaz" mesajıydı adeta. Cesaret eden yolcular ya da kaptanın arkadaşı olan muavin vatandaşlar bu tornavidayla kapı açma işini eyleme döküp iniyorlardı o kapıdan. Tabi bu böyle devam edemezdi. Bi süre daha kopuk kulplu tornavida ile açılan kapılı dönem devam etti. (dönemin ismine bak)

Yıllar geçti, mevsimler değişti, Başbakanlar falan değişti hatta. Sonuç olarak geldiğimiz noktada yeni minibüslerimizde öndeki yolcu koltuğunun yanındaki kapıda artık açma kulpu yok. Bu tıpkı bizlerin kuyruk sokumuna sahip olmamız ama kuyruğumuzun olmaması gibi bir evrimsel sürecin sonucudur. Tabii maddenin evrimi canlının evriminden daha hızlı gerçekleşiyor ve güçsüz olan daha erken eleniyor. Doğal seçilime bir örnek olarak kapı kulpunun terk-i diyar etmesi beni derinden etkileyen bir detaydır. Sizlerle paylaşmaktan onur duyuyorum. İyi akşamlar.

15 Ocak 2013 Salı

yine (şiir)



yine haftasonu yine plan
yine cengizhan yine tren
yine aksaklık yine fren
yine kadıköy yine bira.
biraz eğlence sonra sefalet
yine tren yine minibüs
yine erol yine parol
yine kadıköy yine hüsran
yine rexx büfe yine tavuk
yine yitiklik yine bitiklik
yine ucu yine ucuna 
yine son yine anda
yine cengizhan yine arda
yine kahroluş yine yokuş
yine muhittin yine boşalt
yine şah yine malt
yine savaşma yine söğüş
yine bizler yine tereyağı
yine toplu yine taşıma
yine gezmek yine tozmak
yine kadıköy yine bacak kası
///////////////////////////////////////////////////////////
arda güzelkent & mutlu cengizhan öztürk

29 Ağustos 2012 Çarşamba

İNSANSIN (Şiir)

bir soyutlar tanrısı olarak insan.
bir somutlar tanrısı olarak tanrı.
bir soyut olarak tanrı. 
bir somut olarak insan. 
bir döngü olarak ömür.
bir döngü olarak kısır.
ve şimdi,
onunlasın. sonra da.
sonra da onunlasın.
peki o?
seninle. şimdi. 
sonra da seninle.
hayalbaz doğarsın. zararsızsın.
düzenbaz yaparlar ansızın.
kararsızsın. faydasızlardansın artık.
deli dolu olamazsın. 
dolu deli vardır vurmalısın.
onlar yansın. bizler kalsın. 
bazen yaşlısın.
gözlerin gibisin; her yere dönen.
bebeklerinden yaşlar süzülen.
bir isyanın var ki.
gülüp geçmelik dostlarla eğlenmelik.
mastürbasyonu yarım kalmış ergen isyanı seninki.
mahreminden utananlardansın ne de olsa
hayvan kadar asil olamadın 
yalan kadar baki kalamadın bu dünyada.
bir yerde kubbe,
bir yerde çan,
bir yerde kipa,
rahat yaşayamadın bu dünyada
ölümü kimin hak ettiğine sen karar verdiğin halde.
bıçağı silahı sen icat ettin.
sen avlandın sen katlettin.
ama senin de kuralların var azizim. 
yaşamamalısın rahat.
insansın bi kere.
topraksın neticede.
sokarlar yerin dibine
unuturlar günü gelince.
bir toprak olarak insan.
bir hayvan olarak insan
ve bir tanrı olarak her şey.

1 Şubat 2012 Çarşamba

BİR ÇINAR KAYBOLDU GÖZÜMÜN ÖNÜNDE...


Ben 6 yaşındaydım. 31 Ocak akşamıydı. Okula gitmiyordum sanırım o yıllar. Ama yine de erken yattım. Sabah kalktım erkenden. Televizyonu açtım. Herkesten önce ben kalkardım rahat rahat çizgi film izleyebilmek için. Ama bugün televizyon kanalları daha bi farklıydı. Her kanalda uzun saçlı bıyıklı adam... Klipleri... Röportajları. Ben bu adamı çok severdim. Adam Olacak Çocuk diye bir programı vardı katılmak isterdim. Adı daa şey neydi... BARIŞ.. evet Barış Manço.. Peki ben yıllardır bu adamın şarkılarıyla, kasetleriyle, klipleriyle eğlendiğim anlarda neden bu kadar sık yayınlanmıyordu. Bugün doğum günü müydü acaba?

Her neyse odama geçtim. Üşümüştüm. Yelek giydim üstüme. Acıktığımı hissettim annemi uyandırmak için yatak odasına girdim. Ve yıllar sonra bile asla aklımdan çıkmayacak şu diyaloğu yaşadık onunla..

Ben: Anneee!. Hadi kalk kahvaltı yapalım.
Annem: Arda!...
Ben: Efendim?
Annem: Barış Manço öldü bugün!..
Ben: Ne?
Annem: Evet..
Ben: Aaa..

Televizyonu yeniden açtım. Bu sefer göremediğim başka ayrıntıları gördüm ekranda. Seni unutmayacağız, Barış'ı kaybettik vs benzeri cümleler. İsyan edecektim ama daha 6 yaşındayım. Hayran olduğum bir şey ilk defa geri dönmeyecek bir yolculuğa çıkmıştı nasıl tepki verilir bilmiyordum. Annem kalktı yanıma geldi. O da televizyonu izlemeye başladı. Sanki dün gece o acı haberi öğrenen o değilmişcesine ağlamaya başladı. Ben de ağlamak istiyodum. Çünkü içimde o kadar büyük bir üzüntü vardı ki nasıl dışarı vuracağımı bilemiyordum. Ölümle ilk karşılaşmamdı.
İdrak etmem 3 gün sürdü. Akşam saatleriydi ve yine bir anahaber programında Barış Manço şarkıları çalıyordu. Birden gözlerim doldu. Daha önce çok ağlamıştım. Bisikletten düşmüştüm, topum patlamıştı, kafamı vurmuştum bir yerlere ve ağlamıştım o zamanlar. Ama bu bambaşka bi gözyaşıydı. Bi yerim acımıyordu. Bir şeye üzülmüştüm ve durduramıyordum kendimi. Bi anda bağıra bağıra ağlamaya başladım. İdrak etmiştim artık. Benim kahramanımdı o. Barış Çelebi derlerdi ona. Benim dilimi konuşurdu ama Dünya tanırdı onu. Hem de iyi tanırdı. Hiçbir kötülüğünü görmemiştim. Melekti o. Şu anda da meleklerin yanındaydı. Bu güzel bir şeydi.. Ama kötü olan bir şey vardı. Meleklerin yanına giden bir melek asla geri gelemezdi yanımıza. Nasıl olabilirdi. Kendime belirlediğim bir kahramanım vardı ve o da göçüp gitmişti. Ardında yüzleeerce şarkı bırakıp.

Bugün 13 yıl oldu bu duyguları yaşayalı. Bunlar hala taze. Yaşadığım ilk büyük acı hala aklımdan çıkmıyor. Ve her gün mutlaka onun sesini en az bir kere duymak zorunda hissediyorum kendimi. Bunu sanırım ondan başkası yapamazdı. Yapmasın da zaten. Barış Manço bir efsaneydi. O nesilden nesile anlatılacak bir masal kahramanı kadar hayali ama derin izler bırakacak kadar da gerçek bir kahramandı.

Selam Olsun

Arda Güzelkent

28 Ocak 2012 Cumartesi

MİNİBÜSTEKİ ÇAMAŞIRLIK

Minibüsteyim geçen gün. Maltepeden eve gitmek için binmiştim. Bindiğim an suratıma çarpan şarap kokusuyla irkildim ve paramı verip yerime oturdum. Kokunun kaynağını bulmam geç olmadı. Minibüs şoförünün arkadaşı olup minibüste moderatörlük görevini üstlendiği için en ön koltuğa yan oturup hikayeler anlatan arada bir yolculara 'geç ablacım yer var' diye seslenen tipik bir muavindi. Diğer muavinlere göre bu abimizin farkı kel ve şişman olmasıydı. Aslında en önemli farkı içmiş olmasıydı. Keyfi yerindeydi. Ucuza telefon almıştı. Onu övüp duruyordu. Bu sırada şoför bey ise yoluna bakıyor ve abimizi siklemiyordu. Abimiz anlatıyordu. Şoför dinlemiyordu. O mutluydu. Şoför mutluydu. Bizler mutluyduk. Ben hele çok eğleniyordum. (normalde minibüste müzik dinleyerek klip moduna girerim, bu sefer canım istememişti abimizin sohbeti süperdi.) Mutluluğumun şaşkınlığa dönüşmesi çok sürmedi. Kafamı kapıya doğru çevirdim ve gördüğüm şeyi önce algılamaya çalıştım. Sonra algıladım. Bir minibüste yer alması gereken son şeylerden biri vardı orda. Çamaşırlık!!!

'Bu ne la?' şeklinde sesli bir tepki verdim ama Allah'tan abimiz işitmemişti benim bu patavatsızlığımı. Yoksa başıma gelecekleri düşünemiyordum. Bi an için o çamaşırlığın kimin olduğunu, niye bu minibüste durduğunu, bunun bir aksesuar olup olmadığını düşündüm. Sonra içimden geçirdim ve mantık yürüttüm. Zor olmadı gerçi. Bu minibüste beni ilk şaşkına çeviren şey abimiz, son şaşkına çeviren şey ise çamaşırlıktı. Büyük ihtimal onundu bu. Nitekim tahminimde yanılmamıştım. Abimiz sağa sola çarpa çarpa minibüsü terk ederken çamaşırlığı kavradığı gibi inmişti aşağııya.

Olay neticelendi aslında ama kafamda yeni soru işaretleri oluşmuştu. Bu çamaşırlıkla ne yapacaktı? Nereye götürüyodu? Nereden almıştı?

Ben bunu niye anlattım? İnsanın aklına bazen bir şeyler takılır. Çok önemsizdir dışa vuramaz belki. Ama için için yer bitirir onu. Bu da böyle bir hikayeydi. Hiçbir zaman aslını öğrenemeyeceğim belki de hiçbir zaman bir daha göremeyeceğim bir hikaye.

11 Ekim 2011 Salı

Emr-i Vaki Bazen Faydalıdır.

Emr-i vaki hayatım boyunca nefret ettiğim şeylerden biridir. Bu da yetmiyormuş gibi hayatım boyunca emr-i vakiler zamanımın çoğunu katledip, bitmek tükenmek bilmeyen bir kâbusa çevirmiştir. Küçüklüğümden beri kimseye hayır diyememe sorunum yüzünden kapıldım bu zaman kayıplarına. Aslında çok da büyük kayıplar olmadı bunlar. Hatta bazıları hayat konusunda ders bile verdi sanırım bana farkında olmadan.
En belirgin ve yorucu olanı ise 2009 yılının yazında yaşadıklarımdı. Lisenin ikinci sınıfı bitmişti ve dolu dolu bir yaz tatiline hazırlamıştım kendimi. Fakat babamın benim için verdiği kararlardan haberim yoktu. Süreyyaplajındaki McDonald’s’ın müdürüyle görüşmüş benden bahsetmiş ve akşama doğru da beni aramıştı ve şu sözleri sarfetmişti.

‘’Bugün sahilyolundaki McDonald’s’ın restoran müdürüyle konuştum. Senden bahsettim. Çalışman için öngörüşme yaptım ve müdür de çok iyi bir adam çıktı. Yarın seni bekliyor ve seninle konuşup anlaşırsa orada çalışmaya başlayacaksın.’’

Yaşadığım şok ile birlikte ‘Aaaa tamam’ diyebildim sadece. Kıramazdım onu. Her zamanki gibi o anki adımı değil, bir sonraki adımı düşünen ben, böyle bir şey istemediğimi babama söylemek yerine onun bu hevesini kursağında bırakmamayı ve kabul etmeyi tercih etmiştim. Fakat gözümde canlanan senaryoyu ve içimdeki huzursuzluğu tarif edemem size. Ben McDonald’s’ta çalışmak istemiyordum ki. Ayrıca istemek bir yana napıcaktım orda. Bütün arkadaşlarım yazlığında memleketinde veya ne bileyim en azından İstanbul’da ve rahatlarken ben bir fast food dükkânında hiç hazır olmadığım bir ortama girecektim. Hem de bütün yaz boyunca.

Gözümü karartıp görüştüm müdürle. Anlaştık. Sanki ben çok istiyormuşum gibi kendimi iyi gösterip ‘her işi yaparım, çok enerjik biriyimdir ehehehe’’ tarzı bir imaj bile sergilemiştim. Eğitimlerimi alıp çalışmaya başlamıştım. Bazen kapanış vardiyasında çalışırdım. Saat 20’de başlayıp sabaha karşı 4 gibi çıkar eve gelirdim.

Ve bir şeyler fark etmeye başladım. Rahatlığın, uykunun, aile ortamının, arkadaş toplantılarının önemini anladım. Aslında hayat boyunca ne kadar kuralsız yaşadığımı fark ettim. Hizmet sektöründe çalışmanın hem de gıda bölümünün ne kadar ciddi ve sorumluluk isteyen bir iş olduğunu, insanlara bir şeyleri beğendirmenin, kabul ettirmenin ne kadar zor olduğunu o günlerde öğrendim. Hiçbiri olmasa bile birkaç el becerisi öğrenmiş oldum. Bir ürün ortaya çıkarabildiğimi fark ettim. Takdir edildim azar işittim aşağılandım. Hepsini aynı ortam içinde tadabildim. Taraflılıktan uzak bir ortamda.

Kısacası hamdım piştim. Şu anda babama içten içe kızsam da (koca yaz tatilimi yediği için) bir yandan da onun bu yaptığı bana hayat konusunda, iletişim konusunda büyük bir tecrübe kazandırdı. Velev ki ben o gün o teklifini reddetseydim ve başına buyruk bir tatil geçirseydim hem onu üzmüş olacaktım hem de bir işe girmek nasıl olur emek verip para kazanmanın değeri nedir vs gibi kavramlarla çok geç tanışacaktım. 16 yaşında kazandığım bu tecrübe hayatımda oldukça etkili oldu sanırım. En güzeli de çalışmayı bıraktığım o fast food dükkanına bir şeyler yemeye gittiğimde güler yüzle karşılandığımı ve iyi biri olarak hatırlandığımı görmek sanırım.  

EVRİM TEORİSİNE KANIT

Hala evrim teorisine inanmayanları görüyorum. Olayı sadece 'maymundan gelmişmişiz kasdhjahdjaf' kafasıyla incelerseniz zaten baştan ...